Bridolog
10 dakikalık okuma
Kimler tarihi bir atmosferde, kraliyet düğünü havasında bir düğün hayal ediyor? İşte Sena ve Reinier’ın Hollanda’da 14. yüzyılda inşa edilen, yemyeşil bir bahçenin ortasında, büyüleyici bir kalede gerçekleşen düğünü tam da bu hayalin gerçekleşmiş hali! Dünyanın dört bir yanından gelen davetlileri ilk gün Sena’nın eşinin evinin bahçesinde beyaz parti, 2. gün ise samimi bir düğün karşılamış. Sena ile evlilik teklifinden, gelinliğine, müzik seçiminden, mekan özelliklerine kadar birçok detayı konuştuk. O zaman keyifli sohbetimize başlayalım!
Merhaba Sena! Eşinle ne zaman tanıştınız ve nasıl bir evlilik teklifi aldın?
Merhaba! Biz aslında ilk kez 2014'te yaz tatilinde Bahreyn'de tanıştık! Eşim Hollanda’lı. Başlarda farklı arkadaş gruplarındaydık ve birbirimize karşı mesafeliydik. Bir akşam bana "Dans edelim mi?" demesi üzerine anladım ki ikimiz de birbirimizi beğeniyormuşuz (Bu arada sonradan farkettik ki üniversitede arkadaşlarımla otururken çekilmiş bir fotoğrafımda arkada Reinier var. Yani aslında biz 2013'te ayni ortamda bulunmuşuz. İnanılmaz bir tesadüf!) Sonrasında ben 2019 yılında yüksek lisans yapmak için Leiden'a geldim. Sonraki sene Amsterdam'a taşındım ve böylece aynı şehirde yaşamaya başladık.
Evlilik teklifini 2022 yılı Ekim ayında Vietnam’da aldım. Vietnam, Reinier’in en sevdiği ülkelerden biri; daha önce birçok kez gitmişti ama benim ilk ziyaretimdi. Bir akşam yemek yiyeceğimiz restorana giderken, bana "Bu akşam otelde yiyelim" dedi. O sırada Elvis'in Can't Help Falling in Love şarkısı çalmaya başladı ve çiçeklerle gelen bir otel çalışanını gördüm, bir şeyler olduğunu anladım. Otelin Thu Bon nehri kıyısındaki restauranını kapatmıştı. Benim için büyük bir sürpriz oldu. Evet deyip demediğimi bile hatırlamıyorum! Sonrasında videoya bakmak istedik ama otel çalışanları bizimle beraber çok duygulandıkları için kayıt tuşuna basmayı unutmuşlar. :)
Düğün kutlaman 30-31 Ağustos tarihlerinde 2 gün “wedding weekend” şeklinde gerçekleşmiş. İlk gün partisinden biraz bahsedebilir misin?
Evet, konuklarımız dünyanın dört bir yanından geldikleri için kutlamayı yalnızca bir güne sığdırmak istemedik. Bu sebeple, ilk günü "hoş geldiniz yemeği" şeklinde organize ettik, temamız beyaz partiydi. Klasik bir tema olmasına rağmen ben böyle ilk gün davetleri için beyaz partiyi çok yerinde buluyorum, misafirlerin de gelinle bir bütün olarak hissetmesini sağlıyor. Davet Reinier'in ailesinin evinin bahçesinde gerçekleşti. Burayı seçmemizdeki amaç benim aileme ve dostlarıma Reinier’in geçmişine dair bir bakış sunmaktı.
İlk gün kokteyl ile başladı, ardından akşam yemeğine geçildi. İki yakın arkadaşımız yemek sırasında konuşma yaptı ve bize "gong" hediye ettiler – bizim icin espirisi olan bir hediyeydi.
Her detay kusursuzdu, bahçe benim çok sevdiğim ortancalarla donatılmıştı. Beyazın yanında masada sarı detaylar hakimdi ve bolca papatya vardı. Catering müthiş bir is çıkardı, menü çok çok iyiydi! Tatlılar servis edilirken de yanına anneannemin Türkiye’den getirdiği el yapımı baklavaları ekledik. Bu detay benim için çok özeldi, herkes bayıldı! Gece boyunca canlı müzik vardı. Aslında geceyi 22:00 gibi noktalamayı planlıyorduk, ancak ortam çok keyifli olunca gece yarısına kadar dans ettik.
İlk gün için elbise, saç ve makyaj tercihin nasıl oldu?
İlk gün elbisesi için Mart ayında İstanbul’da sevdiğim tasarımcılara uğrayıp iki elbise beğendim: biri New Arrivals biri de Gül Hürgel’di. Showroom'da bedenler yoktu, ikisini de online sipariş vermek istedim ama New Arrivals olan internet sitesinde de tükenmişti. Elbiseyi o kadar beğenmiştim ki, tam istediğim havadaydı: uzun çan kollu, etek ve kol uçlarında deve kuşu tüyleri. Hem zarif hem de eğlenceli bir havası vardı. Uzun uğraşlar sonucu elbiseyi bulduk! Gül'ün elbisesini de Perşembe günü aile yemeğinde giydim.
Saçımı genelde acık kullanıyorum, düğün günü de yarı toplu olur diye düşündüğüm için ilk gün ya sıkı bir ense topuzu ya da at kuyruğu diye düşünmüştüm. At kuyruğunda karar kılarak sade bir görünüm tercih ettim. Makyajım da "clean girl" estetiğine uygundu; göz çevresine elbisenin eğlenceli tavrıyla uyumlu olması için ışıltılı dokunuşlar ekledik.
Gelelim düğün gününe. Düğünün mekanı ve dekorasyonla ilgili bilgi alabilir miyiz?
Gelelim tabii! Düğün temamı belirlemek zorlu oldu. İlk etapta biz İstanbul'da Boğaz'da bir düğün planlıyorduk. Tabi Türkiye’de tema ve dekorasyon isleri Avrupa'ya göre daha ileri seviyede, iyi bir ekiple vizyoner isler yapabiliyorsun ve gelin ve damatlar kendi düğünlerine misafir gibi geliyor aslında. Biz de böyle bir ekiple anlaşmıştık. Ancak sonrasında düğünü Hollanda'da yapmaya karar verince isler daha çok bana kaldı ama ben buradaki mekanımızı o kadar çok sevdim ki ayrıntılara çok takılmadım.
Düğün mekanımız olan Kasteel Ruurlo, inşası 14. yüzyıla ait, 700 yıllık tarihe sahip, İngiliz peyzajıyla çevrili, içerisinde bir müzeye ev sahipliği yapan ve çok güzel kış bahçesi olan (Oranjerie) bir kale. Klasik bir düğün mekanındansa çok büyülü bir yer. Tarihi olması, yeşillikler içinde oluşu ve içinde bir müze barındırması da bana çok hitap ediyordu.
Hatta bu kaleyle ilgili şöyle bir anımız da var. COVID zamanı yapacak fazla da bir şey yokken, biz bir koleksiyonerin sergisini görmek için buradaki müzeye gelmiştik. Ben kalenin atmosferinden, doğasından, sularla çevrili olmasından ve tarihi yapıya eklenen modern tasarımdan o kadar çok etkilenmiştim ki, Reinier'a burada evlenebilirim demiştim. O da burası Türkiye değil, istediğin her yerde evlenemeyebilirsin demişti. Burada düğün yapabileceğimizi ögrenince o da çok şaşırdı.
Biz mekanın bu büyülü dokusundan hiç uzaklaşmak istemediğimiz için standartlaşmış dekorlar ve yapay malzemeler kullanmadık. Beyaz ve yeşil çiçeklerden oluşan bir nikah tagı tercih ettik, beyaz ve yeşil ortancalar ile benim çok sevdiğim yeşil sarkan amaranthus ekledik. Kalenin önündeki modern cam köprüden babamın kolumda nikah alanına doğru yürüdüğüm, Reinier'ı çiçeklerin önünde ve konuklarımızı yeşillikler içinde otururken gördüğüm an sanırım benim için günün en özel anlarından biriydi.
Yemek için kış bahçesinin içine upuzun tek bir masa kurduk. Burası kocaman camları olan, çok güzel ışık alan ve oval tasarıma sahip bir mekan. Uzun masa mekanın sekliyle de çok uydu! Masada fildişi rengi kurdelelerle süslenmiş samdanlar ve çiçekler kullandık. Yine yeşil ortancalar ve ortasında hafif dağınık bir görüntü veren beyaz ortası siyah çiçekler kullandık. Tüm sevdiklerimizi tek bir masanın etrafında görmek çok özeldi. Yemek sırasında benim babam, yakın arkadaşım, Reinier'in babası ve halası konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar o kadar detaylı ve özeldi ki herkes çok duygulandı. Bize konuşmaların ardından çok kıymetli iki tablo hediye ettiler: biri aile yadigârı bir diğeri ise İstanbul’dan alınmış bir tablo.
Sevdiğim bir başka detay da pasta masası için Reinier'ın annesinin iki farklı kumaş kullanarak yaptığı masa örtüsüydü. Ben Pinterest'te benzer bir örtü görüp kaydetmiştim. Ben bundan yapabilirim dedi ve yoğun temposunun arasında hakikaten de yaratıcılığı ile harika bir parça yaptı. Ortaya çıkan hafif rüküş vintage tarzı o kadar sevdim ki onu nikah sırasında kullanabilmek için nikah masasını degiştirdim!
Pastayı kestikten sonra tüm misafirlerle kadeh kaldırdık ve dans etmeye başladık. Gecenin geri kalanında da hiç oturmadık. Misafirlerimizin çoğu, en çok dans ettikleri düğün olduğunu söylediler!
Nasıl bir gelinlik tercih ettin? Bu şeçimi yaparken nelere dikkat ettin?
Tüm düğün süreci içinde gelinlik beni en çok zorlayan seçim oldu. Sanırım hiç öyle gelinlik hayalleri ile büyümediğim için aklımda tek bir model yoktu ama çiçekli, taslı ya da tüllü gelinlikleri çok sevmediğimi biliyordum. İlk randevuma Amsterdam'da gittim, orada ne tarz gelinlikleri sevdiğimden emin oldum: sade, kumaş kalitesinin ön planda olduğu, kuyruklu gelinlikleri seviyordum. Orada bir Vera Wang beğendim ama "işte bu" diyemedim. Sonra Londra'ya ve ardından da İstanbul’a gittim, bir sürü gelinlik denedim. Hepsi çok güzeldi ama "işte bu benim gelinliğim" diyemedim. Aklımda bir Oscar de la Renta gelinlik vardı ama o model de ellerinde yoktu.
Annem bu süreçte benimle her yere geldi, onun desteği ve sabrı inanılmazdı! En son Bridolog’un önerisiyle Çağteks'e gitmeye karar verdik. Oraya ilk girdiğimiz andan itibaren Kadriye Hanım güler yüzüyle bizi o kadar iyi ağırladı ki, ben modelden emin olamasam da onlarla çalışmak istediğime karar verdim. Beyin fırtınaları sonucu modelimi bulduğumu düşünüp, Haziran'da provalara gelmek için Amsterdam'a geri uçtum. İlk provaya gelmiştim ki askıda başka bir gelinlik gördüm; eski dönem kıyafetlerine benziyordu, rengi tam beyaz değildi, parlak ve güçlü bir kumaşı vardı. Hemen denedim ve kendimi çok iyi hissettim! Bana çok nostaljik ve güçlü bir his verdi. Üstü eski dönem korsesi şeklinde tasarlanmış, eteği kabarık, bir sürü pile çalışılmış, rengi fildişi, kumaşı da ipek tafta, müthiş el emeği olan bir gelinlikti. Kumaşı bana Prenses Diana ve Jackie Kennedy’nin gelinliklerini hatırlattı. Çağteks ekibi tüm isteklerime uyum sağladı ve çok kısa sürede konuştuğumuz modifiyelerle, özenli bir şekilde bana o gelinliği diktiler. Üç farklı duvak çalıştık, ama düğün günü heyecanla iki duvağımı değiştirmeyi bile unuttum. Yine de ilk taktığım duvağı after party’e kadar hiç çıkarmadım! Aksesuarlarımı ve ayakkabılarımı da Vakko'dan aldım.
Nedimelerin elbiselerini de ilk seçtiğim model çerçevesinde, mutlu bi renk olsun :), mekanı da biraz hafifletsin diye pembe tonları seçmiştik. Gelinlik değişince tekrar düşündük ama pembe tonlarını tutmaya karar verdik. Iyi ki de öyle yapmışız, yeşillerin içinde kızlar çok canlı gözüküyorlardı!
Saç ve makyaj konusunda nasıl seçimler yaptın?
Saç için yarı toplu, arkası su dalgası bir model tercih ettim. Bu aslında normalde de sık yaptırdığım bir model, ancak farkı, önde yüzümü kapatmaması için hiç saç bırakmamamız oldu. Makyajın da oldukça sade olmasına özen gösterdik. Parlak bitişli bir makyaj yapıp gelinliğimin içindeki inci tonlarını yansıtması için içerisine hafif kiremit tonları ekledik. Düğün sabahı kızlarla zamanı bol kullandığımız için aslında hazırlık zamanımız çok dardı; makyajım yirmi dakikada yapıldı!
Peki müzik akışınız nasıldı? Özellikle düğüne giriş, ilk dans ve pasta müziğinizi öğrenebilir miyiz?
Reinier'ı nikah alanına iki yakın arkadaşı Bruno Mars'ın Uptown Funk şarkısıyla getirdi. İkisi de smokin üzerinde renkli güneş gözlükleri ve bel çantası takıp konuklara bel çantalarından çıkardıkları gül yapraklarını attılar. Bu fikir benimdi, açılış eğlenceli olsun diye düşünmüştüm. İyi ki de öyle yapmışız, misafirler bayıldı.
Ben nikah alanına babamın kolunda Reinier'ın evlilik teklifi ederken seçtiği Elvis'in Can't Help Falling in Love şarkısında yürüdüm. Elvis'in büyüleyici sesinin mekanın dokusuna çok yakışacağını düşündük. Sanırım öyle de oldu. Benim için o an o kadar fluydu ki müziği bile pek duymadım, babamın koluna sıkıca sarıldım. Nikah kısmı da çok duygusaldı, annem ve Reinier'ın kardeşi konuşma yaptı herkesin gözleri doldu.
İmzalarımızı atarken, Ed Sheeran ve Andrea Bocelli düeti Perfect çaldı ve en son nikah alanından çıkış şarkımız ise Stevie Wonder'dan Signed, Sealed, Delivered idi.
Partiyi ilk dansla açtık. Yavaş bir dans istemediğimiz için, bizim için de anlamı olan, beraber dinlemeyi çok sevdiğimiz Crystal Fighters'in La Plage şarkısını seçtik. Tam enerjimizi yansıtan, eğlenceli bir ilk dans oldu. Şarkının sonunda müzik yükselirken arkadaşlarımızı dans alanına davet ettik. Herkes bizimle beraber zıplıyordu, harika bir andı!
DJ'imiz Amsterdam'da dans mekanlarında da çalan, benim çok sevdiğim bir DJ'di. Gecenin nabzını o kadar iyi tuttu ki, bütün gece hiç oturmadık. Benim verdiğim Türkçe şarkıları listesine müthiş bir şekilde entegre etti.
Bütün davetlilerle hep beraber damat halayı oynadığımız an gecenin en eğlenceli anlarından biriydi. Düğünden iki hafta önce yabancı davetlilere bir video göndermiştik, herkes çalışmış, şarkı çalınca hemen çember yaptılar, müthişti. :) Gecenin diğer özel anlarından biri de yakın arkadaşlarımdan birinin dedemle Harmandali oynamasıydı!
After party için farklı bir stil tercih ettin mi?
Evet, gelinliğim rahat olmasına rağmen hem değişiklik olması hem de rahat dans edebilmek için farklı bir mini elbise tercih ettim. Bir Ankara kızı olarak Ankara'dan da bir şey giymek istedim ve after party elbisemi Zeycouture'den tercih ettim. Favori kesimim olan halter yaka, mini ve ışıl ışıl, çok eğlenceli bir elbiseydi. Çok rahat ettim!
Düğün fotoğrafları için hangi firmayla çalıştın? Neden bu firmayı tercih ettin?
Serenay Lökçetin. Hem ilk gün hem de düğün günü fotoğraflarımızı Serenay ve ekibi çekti. Aslında önce arkadaşlarım Türkiye’den fotoğrafçı uçurmaya ne gerek var dediler. Hakikaten burada da çok başarılı, Vogue için çekimler yapan fotoğrafçılar var. Ama ben Serenay'ı çok önceden de takip ediyordum ve poz poz olmayan doğal fotoğraflarını ve enerjik yaklaşımını çok beğendiğim için hiç başka bir fotoğrafçı düşünmedim aslında. Düğün yerimiz bile belli değilken Serenay ile anlaştım. Hatta benim için biri Türkiye biri Hollanda olacak şekilde iki farklı hafta sonunu rezerve etti. Düğün yeri secimi konusunda da yardımcı oldu. İki gün de hem Serenay in hem de Göktuğ’un enerjileri ve ilgileri inanılmazdı. İyi ki onlarla çalışmışım dedim!
Son olarak üğün planlama sürecinde Bridolog’dan nasıl faydalandığın konusunda bilgi verebilir misin?
Öncelikle düğünü nerede yapsak diye düşünürken sizinle sohbetimiz çok yararlı oldu – çok güzel noktalara değindiniz ve İstanbul için çok güzel yönlendirmeler yaptınız. Sonrasında her senaryo için direkt web sitesinize bakıp firmalara buradan ulaştım. Boyle vizyoner tek bir platformumun olması bence özellikle yoğun gelin adayları için harika. Bridolog'un en büyük katkısı da Çağteks konusunda oldu, sizden ögrenmesem varlıklarından haberdar bile olmayabilirdim.
Künye:
1. Gün Mekan: Evin bahçesi
Düğün Mekanı: Kasteel Ruurlo & Oranjerie Ruurlo
Organizasyon: Bloem & Diengetjes
Fotoğraf: Serenay Lökçetin
Evden Çıkış Elbisesi: Galvan London
Evden Çıkış Ayakkabilar: Golden Goose
Gelinlik: Çağteks
Gelin Ayakkabıları: Rene Caovilla & Prada
Damatlık: Beymen
Damat Ayakkabıları: Tom Ford
Davetiye: Leintjes
Pasta: Regina's Bakery
Müzik: Marthijn
Ses/Işık: Uilenkatten